En yeni videolar
Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, 25 Mayıs 2019 Cumartesi günü saat 14.00’te “Kent ve Spor Mekanları” başlıklı bir panel ve forum düzenliyor.Panel, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ile mimar-fotoğrafçı Sena Özfiliz’in iş birliğiyle hazırlanan ve 17 Mayıs 2019 tarihinde açılışı yapılan “Spor Mekânları: Bir Spor Seyyahının Görsel Günlüğü” başlıklı fotoğraf sergisine paralel olarak gerçekleştiriliyor.Sergide yer alan fotoğraflar, farklı coğrafyalardaki spor yapılarını kentteki konumu, çevreyle ve kullanıcıyla ilişkisi, mimari özellikleri ve yapım aşamaları gibi farklı bağlamlarda ele alıyor. Gerçekleştirilecek olan panel ve forumda ise, Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da spor yapılarının ve bu yapılarla şekillenen spor-mekân ilişkisinin farklı boyutlarla ele alınması yoluyla bir tartışma ortamı yaratılması hedefleniyor.Program:14.00 Açılış14.05 “Spor ve Rekreasyon Mekanları: Bir Spor Bilimci Perspektifinden Bakış”Dr. Ümit Kesim (Yazar, akademisyen, sporcu)14.30 “Futbol Endüstrisi ve Kent Mekanı İlişkisi”Mustafa Sönmez (Yazar, ekonomist)14.55 Ara15.05 “Dönüşen Spor Mekanları”Sena Özfiliz (Mimar- fotoğrafçı)15.30 Forum16.30 Değerlendirme ve kapanış
Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.
Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.
Video hakkında henüz açıklama girilmemiş.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Bauhaus’un 100. Yılı etkinlikleri kapsamında mimarlık tarihçisi Uğur Tanyeli’yi konuk etti.
Uğur Tanyeli, “Bauhaus Bağlamında Güncel Tasarım Eğitimine Yeniden Bakmak” başlıklı konuşmasını 18 Nisan 2019 Perşembe günü saat 19.00’da Mimarlar Odası Karaköy binasında gerçekleştirdi.
Meslektaşlarımızın, mesleki birikimlerini ve deneyimlerini paylaştığı “Mimarlar Deneyimlerini Paylaşıyor- Cumartesi Buluşmaları” başlıklı söyleşilerimizin 2019 yılındaki ilk buluşmasında Refael Avidor ve Mete Göktuğ’u konuk ediyoruz. Söyleşi, 23 Mart 2019 Cumartesi günü saat 16.00’da Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Karaköy Binası’nda gerçekleşecek.
Refael Avidor ve Mete Göktuğ söyleşisi, Avidor’un “Pera Darmademans” kitabındaki anlatılar üzerinden şekillenecek. Ocak ayında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından yayınlanan kitap, İstanbul Beyoğlu’nda geçen üç öyküsüyle Avidor’un yaşamından kesitler sunuyor. 1981 yılında henüz “deneyimsiz” genç bir mimarken üstlendiği işi anlattığı Yıkılış’ta Bereket Apartmanı sakinlerinin hayatlarına konuk oluyoruz. Şantiye defterine o tarihlerde alınan notlar 34 sene sonra öyküleşirken Pera’da yaşanan değişimlere de doğallıkla değiniyor. Gökten Taş Yağıyordu, üç farklı zaman diliminde alınmış notların bir araya gelmesiyle oluşuyor; Tarlabaşı Bulvarındaki binanın öyküsü çok tanıdık: Koruma Kurulu onayları, belediye ruhsatları, iskân izinleri, müellife sorulmadan değiştirilen tasarımlar… En yakın tarihli iş ise Balyoz’a konu olan, 2012 yılının sonunda başlayıp beş ayda tamamlanan bir restorasyon projesi. Avidor, mimarlık yaşamına bizim için üç küçük pencere aralayan bu “iş”leri öyküleştirirken kendisiyle hesaplaşmalarını ve özeleştirilerini de paylaşmaktan kaçınmıyor.
“Pera Darmademans” kitabı Karaköy binamızda yer alan kitabevimizden edinilebilecek. Söyleşinin sonunda ise Refael Avidor kitaplarını imzalayacak.
Refael Avidor
Refael Avidor, 68 kuşağından, mesleki demokratik mücadelenin içinde yer alan, İstanbul Teknik Üniversiteli, çok dilli bir entelektüel. Elli yıla yaklaşan mimarlığının yanı sıra hayatı boyunca öyküler ve şiirler yazdı, çeviriler yaptı. Çocukluğundan itibaren uğraştığı resim sanatı, üniversiteye girişte neredeyse aklını çelecekti ki, seçimini mimarlıktan yana yaptı. Mimarlık fakültesini bitirdikten sonra da resme devam etti. Bütün gezilerinde yanından eksik etmediği pastel boyalarıyla gördüklerini defterine resmetmeyi her zaman sürdürdü.
Mete Göktuğ
Yüksek Mimar Mete Göktuğ, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde farklı dönemlerde Yönetim Kurulu üyeliği görevlerinde bulunmuş, Galata Derneği’nin başkanlığını yapmış, Tarlabaşı’ndan Galata’ya çeşitli kent mücadelelerinin içinde yer almıştır. Eşi Nadire Göktuğ ile birlikte, 1991 yılında alarak restore ettikleri eski İngiliz Karakolu yeni “Galata Evi”ne hayat vermeye devam etmektedirler.
Gezi’yi lekelemeye yönelik beyhude çabalarınızı reddediyoruz!
Gezi bu toprakların eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.
Ülkemizin toplum, kent ve demokrasi tarihinin en parlak ve onurlu sayfalarından biri olan ve anayasal bir zeminde, meşru olarak gerçekleştiği daha önce verilen yargı kararlarıyla tescil edilen Gezi Direnişi, hukuka ve gerçeğe aykırı bir iddianameyle karalanmaya, temel hak talepleri suç unsuru gibi gösterilmeye, barışçıl direnişin, tarihsel ve meşru gerçekliği çarpıtılmaya ve Gezi yeniden yargılanmaya çalışılmaktadır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından geçtiğimiz hafta kabul edilen, hiçbir somut delile dayanmayan, tamamen komplo teorilerinden ilhamla yazılmış akıldışı bir iddianameyle Gezi’nin tarihi yeniden yazılmak isteniyor.
Gezi’yi lekelemeye yönelik beyhude çabalarınızı reddediyoruz! Çünkü Gezi’yi biz yaşadık, biliyoruz! Gezi bu toprakların eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.
Bir kez daha açıkça söyleyelim: Gezi, ülkemizin toplumsal tarihinin en parlak ve onurlu sayfasıdır. Çaresizce iddia ettiğiniz gibi içeriden veya dışarıdan bir şefi, reisi, yönlendiricisi, talimat vereni, tepe örgütü, finansörü yoktur! Gezi Direnişi’ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan bir eyleme dönüştürmenize asla izin vermeyeceğiz.
2013 yılının Haziran ayından beri sistemli bir şekilde sürdürülen bu algı dayatmalarına toplum ve kamuoyu tarafından itibar edilmediği gibi, Gezi Direnişi’nin demokratik hak ve ifade özgürlüğü çerçevesinde son derece meşru ve anayasal bir zeminde gerçekleştiği daha önce verilen yargı kararlarıyla da tescil edilmiştir.
Ancak tüm bu gerçeklere rağmen, 16 kişinin ağırlaştırılmış müebbet ve bir dizi ek ceza istemiyle yargılanıyor olmaları, ülkemizde yargı erkinin siyasal iktidarın bekasını korumakla görevli bir birime dönüştüğünü gösteren son örnek olmuştur.
Çok iyi biliyoruz ki, barış talep eden akademisyenlerin terör faaliyeti kapsamında yargılanıp cezalandırılmaları; mesleki ve anayasal görevlerini icra eden avukatların seslerini kısmak için akıl almaz suçlamalarla hapsedilmeleri; gerçeğin peşine düşen gazetecilerin delilsiz, mesnetsiz iddialarla terörist ilan edilmeleri, iktidarın muhalif fikirlere ve seslere karşı düşmanlığından ve yürüttüğü yanlış politikaların toplum nezdinde yarattığı derin rahatsızlığın farkında olmasından kaynaklanmaktadır.
Tam da bu nedenledir ki, Gezi sürecine dair asıl hesap vermesi gerekenler, bu iddianamede Davacı ve Mağdur sıfatlarıyla yer almaktadırlar. Onlarca arkadaşımızın ölümüne, onlarcasının gözlerini kaybetmesine, binlercesinin yaralanmasına sebep olan akıl almaz polis şiddetinin emirlerini verenler, bu şiddeti uygulayanları koruyup kollayanlardır Gezi’nin gerçek sanıkları.
Kendi yurttaşlarının yurdun dört bir yanından barışçıl eylemlerle haykırdıkları haklı ve meşru taleplerine kulak vermek yerine; devletin adalet mekanizmasını, bu demokratik talepleri bastırmak ve toplumun bir kesiminden düşman yaratmak için kullanmak isteyenlerdir Gezi’nin gerçek sanıkları.
Evrensel hukuk normlarını tersyüz eden, asgari hukuki normları dahi gözetmeyen, “anlaşılmıştır”, “değerlendirilmiştir”, “kıymetlendirilmiştir” gibi ifadelerle hiç bir somut delil ortaya koyamayan iddianameden;
Kırılan araba camlarını bir bir sayanların, orantısız polis şiddetiyle kaybettiğimiz canlarımızı görmezden geldikleri “anlaşılmaktadır.”
Zarar gören çöp konteynerleri eksiksiz kayda geçirilirken, görevli polislerce nişan alınarak atılan gaz fişekleri yüzünden gözünü kaybeden onlarca arkadaşımızın görmezden gelindiği “anlaşılmaktadır.”
Bu iddianameyi yazanların, özel hayatların ifşasından başka hiçbir hukuki iddiaya dayanak oluşturmayan telefon tapelerini sayfalarca peş peşe dizmelerinden, hukuk dışı bazı amaçlara hizmet etmeyi amaçladıkları “anlaşılmaktadır.”
Bu iddianameyi yazanların sadece geçmişi lekelemeyi değil, ortak geleceğimizi de karartmayı hedefledikleri “anlaşılmaktadır.”
Asıl üzücü olan ise, içerdiği tamamen dayanaksız, hayal ürünü iddialarla tam bir hukuk garabeti olan bu sözde iddianamenin, toplum nezdinde zaten güvenilirliğini kaybetmiş olan adalet mekanizmasının itibarını bir kere daha yerle bir etmesi.
Arıcılık haritasından ülkeyi bölme planları çıkartan; parkta toplanan gençlere poğaça, sandviç gönderilmesinden finansörlük icat eden; Antalya’ya tatile gelen turistlerden dış güçler yaratan; Gezi Parkı’nda görevli polislere çiçek vermeyi hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs olarak yorumlayan bu iddianame, şüpheli olarak hedef aldığı kişilerin özgürlüğünü tutuklayarak rehin almış ve ağırlaştırılmış müebbetle tehdit ediyor olmasaydı, komik olarak nitelenebilirdi. Ancak tüm ciddiyetiyle bu iddialara gereken cevabı vermek tarihi bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
Unutmayalım ki burada yargılanmak istenen bu 16 kişi şahsında, ülkemizin 80 kentinde Gezi’ye katılarak anayasal haklarını kullanan, demokrasiye güç vermiş milyonlarca yurttaşımızdır.
Bu anlamda, siyasi iktidarı desteklemek için kendi yarattıkları yalan dünyasında her türlü akıl dışı habere, iftira ve karalama gayretine girişenlere karşı, tüm yurttaşlarımızı bu 657 sayfalık iddianameyi bizzat okumaya davet ediyoruz.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi bu iddianameyi 4 Mart 2019’da kabul etmiş, ilk duruşma için de 24-25 Haziran 2019 tarihlerini göstermiştir. Bu akıl ve hukuk dışı iddianame derhal geri çekilmeli, iddianamede görüldüğü üzere somut hiçbir delil olmadığı halde kurgu ithamlarla tutuklu yargılanan Mehmet Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu derhal serbest bırakılmalıdır.
Biz Taksim Dayanışması olarak; 2012 yılının Şubat ayında ilk toplantımızı yaptığımız andaki taleplerimizin de, Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesildiği ve çadırlarımızın yakıldığı günlerdeki tepkimizin de, gencecik çocuklarımıza kıyan polis şiddetinden hesap soran tutumumuzun da, parklarda, meydanlarda, sokaklarda özgürlük,demokrasi ve insanca yaşam için direnen milyonların taleplerinin de kararlılıkla arkasında durmaya devam edeceğiz.
Polisiyle, yargısıyla, medyasıyla hakikati baskılayıp tarihi yeniden yazmaya çalışanlara inat, gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki, bu ülkeye bir gün demokrasi gelecekse, gücünü Gezi’nin eşitlikçi, özgürlükçü ve barışçıl birlikteliğinden alacaktır. Milyonları da yargılasanız, bu gerçeği yok edemeyeceksiniz.
Gezi Direnişi’ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan bir eyleme dönüştürmenize asla izin vermeyeceğiz.
TAKSİM DAYANIŞMASI
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi 43. ve 44. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı C. Sami Yılmaztürk’ü anmak üzere ailesi, meslektaşları, çalışma arkadaşları, dostları ve mücadele arkadaşları bir araya geldi.
7 Mart 2019 Perşembe günü saat 19.00’da Mimarlar Odası Karaköy binasında gerçekleşen anma toplantısında, Sami Yılmaztürk’ün çektiği fotoğraflardan oluşan “Sami’nin Penceresi” başlıklı serginin de açılışı yapıldı.
Ruhi Kafescioğlu
16 Aralık 2018 günü yitirdiğimiz,
Mimarlar Odası 17.Dönem Merkez Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı,
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi 35.Dönem Yönetim Kurulu Başkanı,
İTÜ Mimarlık Fakültesi emekli öğretim üyesi,
Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü sahibi,
60 yıllık meslek yaşamı boyunca Mimarlar Odası’nda Yayın Komitesi, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Seçici Kurulu, Anma Programı Düzenleme Kurulu ve ÇED Danışma Kurulu gibi pek çok alandaki çalışmalarda katkısını esirgemeyen,
Mimarlık tarihi ve kültürü konusunda mesleğimize sunduğu olağanüstü katkılarıyla unutulmazlarımız arasında yerini alan,
Değerli hocamız
Prof. Dr. Afife Batur için
25 Aralık 2018 Salı günü saat 17.00’de
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Karaköy binamızda ANMA TOPLANTISI düzenlenmiştir.
3. Gün - Forum